" Alıntı Makaleler " 1 yorum

 

 Maddî ve Manevî Şişmanlığın Gerçek Reçetesi: Oruç ve Sünnet

"Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz."

Cevap:

Oruç ve Sünnet

İsrafın sınırını anlamak için Resulullah’a (asm) kulak verelim, buyurdular ki: “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mide doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın; üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).”

Şişmanlık, fazla yemenin bir neticesi olduğu için bu çalışmamızda şişmanlıktan ziyade fazla yeme üzerinde durmamız bu yazıdan beklediğimiz gayeye ulaşmada daha uygun olacaktır. Bu durumu tıbbî bir problem kabul ettiğimizde tedavisinin oldukça güç olduğu tüm dünyada maalesef itiraf edilmektedir. Çünkü hangi tedavi yaklaşımı uygulanırsa uygulansın “çok yeme davranışı”, tekrar etmekte kişi kaybettiği kiloyu yeniden almaktadır.

Kanaatimizce iki temel noktayı öne çıkarmak gerekmektedir. Birincisi akıl, hislere galip gelmelidir. İnsan hasmını, düşmanını veya hastalığını iyi tanırsa ona karşı uygun yaklaşımlar gösterebilir. Çeşitli hikmetlere, gayelere binâen verilmiş olan iştah, nefsin bir özelliğidir. En büyük cihad nefse karşı yapılan cihad ise o halde nefsin bu noktadaki zaaflarını bilmekle ona karşı galip gelebiliriz. Kişi, çok yemenin zararlarını bilip iştahına rağmen tedbirlerini almalıdır. Burada da dikkat etmemiz gereken, insanın gerçek mahiyetinin anlaşılması gerekliliğidir.

Evet, maddî zararları bilmek ikaz açısından önemlidir. (Bu nedenle) ilmi tespitlerle bu zararları ortaya koymak ve bunları öğrenmek mühimdir. Bu itibarla müsbet ilimlerde bizden ileride görünen batının bazı ilmi tespitlerine işaret edeceğiz ve ibretle göreceğiz ki; bu kadar hummalı ilmi çalışmanın vardığı nokta Kur’an ve sünnetin hakîkatleridir. Ancak batının tek gözlü ilminden yani sadece maddî tedavi ve tedbirlerden başarıya ulaşılamadığı herkes tarafından itiraf edilmektedir. Şişmanlık veya aşırı yemede de bu durum geçerlidir. Hangi yöntemle zayıflanırsa zayıflanılsın bir süre sonra tekrar kilo alınmaktadır. İnsan aklıyla kendi hakîkatini anlamalı, sadece maddeden olmayıp manevî ve esas olan kısmını, yani kul olduğunu idrak edip ona göre davranmalıdır. Bazı şeylerin âhiretine de zarar verebileceğini anladığında hislerine karşı durabilme ihtimali artacaktır. Ama bu vardığı nokta da yeterli olmayabiliyor. Bildiği halde hissin galip gelmesi ile cam parçası değerindeki şeyleri elmas kıymetindeki şeylere tercih edebiliyor. Bu noktada devreye ikinci temel yaklaşımın yani disiplinlerin girmesi gerekiyor. Yani kişinin ihtiyar kullanarak kendisini belli bir programa sokması gerekiyor. Nefis bu durumdaki terbiyesini sağlayacak keskin reçetelere ihtiyaç duyuyor.

ŞİŞMANLIĞIN SEBEPLERİ

1. Şişmanlık uzun bir dönem içerisinde ihtiyaç olan enerjiden daha fazlasını almakla ortaya çıkar. Kalıtsal faktörler önemlidir, ancak çevresel ve kişiye ait meyil ve alışkanlıklar daha önemli görünmektedir. Diet içeriği ile ilişkili olarak şişmanlık riskini artıran dietteki yüksek yağ ve düşük lif (fiber) içeriğidir. Yağ tipinin şişmanlığa etkisi hususu netlik kazanmamasına rağmen doymuş yağlarla (hayvani yağlar, katı yağlar gibi) risk daha fazla görünmektedir. Şeker içeriğinin miktar olarak etkisi tartışılmaz ancak şeker çeşidi tartışmalıdır, işlenmemiş şekerler, meyve şekeri daha faydalı görünmektedir. Yüksek lif içeriği kilo ile ters orantılıdır.

Lifli yiyeceklerin enerji oranının düşük olması, tokluk hissini uyandırması, mide boşalmasını geciktirmesi gibi etkilerle bu avantajı sağlamaktadır. Fındık, ceviz gibi yemişlerin dengeli tüketildiği takdirde kilo dengesi açısından faydalı etkileri mevcuttur. Şekerli içeceklerin düşük viskozitesi yeterli doygunluk hissi sağlayamamaktadır. Besinlerin özelliğinden ziyade son zamanlarda beslenme paterni ve yeme davranışı üzerindeki ilgi artmaktadır. Bu mânâda Akdeniz tipi yeme (yüksek lif düşük yağlı) sebze, meyve, fındık, ceviz, zeytin yağından zengin, et ve yağ/yağ ürünlerinden fakirdir. Porsiyonun büyüklüğü şişmanlığı etkilerken, yeme sıklığının etkisi çok net değildir (1).

2. Yeme davranışları üzerinde yapılan çalışmalarda şişmanlık üzerinde bir öğünde tek çeşitten ziyade çeşitli yiyeceklerin olması, daha lezzetli olması, yoğun enerjili (yağdan zengin) olması etkili bulunmuştur. Normal bir yeme faaliyeti sırasında midenin gerilmesi ve kan şekerinde oluşan değişikliklerle yemeğin sonuna doğru lezzet hissinde de azalma olur. Bir yemekte belli bir gıdaya karşı yeme faaliyeti sırasında iştahın azalması gıdaya özel duyumsal tokluk olarak adlandırılmaktadır. Yemek çeşidi fazlaysa normalde azalması gereken lezzet hissi yeterli baskılanamamakta ve yeme faaliyeti tokluk oluşmasına rağmen devam etmektedir. Yiyeceklerin içeriğinin yanısıra yemeğin görüntüsü ve kokusunun da iştahı ve daha fazla gıda tüketimini uyardığı gösterilmiştir. Hayvan çalışmalarında stresin hem aşırı yemeye hem de az yemeye neden olduğu gösterilmiştir. İnsanlardaki gözlem ise daha çok şu şekildedir; daha hafif stresler yiyecek alımını artırırken daha şiddetli stresler azaltmaktadır. Ayrıca stres altındayken tatlı ve yağlı yiyecekleri yeme meyli gösterilmektedir (1).

3. Toplumlar zenginleştikçe gıdaların hazırlanması, depolanması, dağıtımı hem kalite hem miktar olarak daha üst düzeylere ulaşmaktadır. Gıdalara ulaşmanın kolaylaşması (basitçe ekmeğini yapacak buğdayı kendi yetiştireceğine hazır bulması), üretilen gıdaların cazip reklamlarla tüketicinin kullanımına sunulması, rekabet nedeniyle yüksek kaliteli gıdaların ve içeceklerin nisbeten daha ucuz fiyatlarla sunulması, lezzetli ve porsiyonu büyük yiyeceklerin artan sayıda lokantalar tarafından takdimi gibi sebepler yeme davranışı üzerinde etki oluşturmaktadır (2).

Bu çevresel uyarıların (afaki) ötesinde iç dürtüler (enfüsi) unsurlar da fazla yeme davranışında etkilidir. Basitçe iştah diye ifade ettiğimiz dürtü kişiden kişiye değişiklik göstermektedir.

Dizginlenmiş yeme davranışı ve enerji alımının kontrolü üzerinde de araştırmalar yapılmakta ve ilginç sonuçlarla karşılaşılmaktadır.Yemeyi dizginlemeye çalışanlarda zaman içinde iç açlık uyarılarına hassasiyetin azaldığı gözlenmiştir. Sanki bu yemeyi frenleme tavrı daha sonra aşırı bir yeme şekline patlak vereceği düşünülürken abur-cubur yemede azalmanın sağlandığı gösterilmiştir. Dizginlemenin daha iyi yeme alışkanlığı ile birliktelik gösterdiği ve eğer devam edilebilirse iyi kilo kontrolü sağladığı bildirilmiştir. Aslında bunların akla uygun beklenen neticeler olmasına rağmen çalışmalarla da belgelenmesi insanları motive edici olabilir.

Gıda içeriğinin iştahla olan ilişkisi araştırmacıları laboratuar çalışmalarıyla daha iyi kilo kontrolü sağlayabilecek gıda kompozisyonlarını aramaya itmiştir.

Çevresel düzenleme yapmaksızın kişileri zayıflatma için yiyecek tüketimi konusunda “başlarının etini yiyecek tarzda” ısrarcı olmanın etkisi çok sınırlıdır. Sigaranın zararlarının çok yönlü olarak gösterilmesi çok yönlü toplumsal ve eğitim programlarının geliştirilmesine sebep olmuştur. Şişmanlığın zararlarının da artarak ortaya konması ve yeme alışkanlığında cevresel uyarıcaların etkilerinin gösterilmesi benzer sosyal programlanmaların gerekliliğini düşündürmektedir (3).

4. Sabit yemek zamanlarının da şişmanlığa katkıda bulunduğu belirtilmektedir. Yemek aralıklarının ayarlanmasıyla gıda alımının normal kontrolü insanlarda pek sağlanamamaktadır. Tokluk sinyalleri çalışmaya devam etse bile gıdalara kolay ve yüksek oranda ulaşılabilmesi acıkmadan yemeye sevk etmektedir.

Yeme hızı obezlerde tipik olarak artmıştır. Bu durum tokluk sinyalleri bağırsak üzerinde yeterli etkileri oluşturmadan yeme faaliyeti devam ettiğinden lüzumundan fazla yemeye sebep olmaktadır.

5. Keyfi yeme (binge-eating) diye tarif edilen yeme biçimi lezzet almaya yönelik şekerden zengin (özellikle gıda sektöründe çok kullanılan sükroz adlı şeker) yiyecek (çikolata, şekerlemeler, vb) ve içeceklerin (meşrubatlar) aşırı tüketilmesini tarif eden bir davranıştır. Bunun bir çeşit bağımlılık yaptığı hayvan deneylerinde de gösterilmiştir (4).

6. Egzersiz yokluğu ve yüksek oda sıcaklığı enerji sarfiyatını azaltıp şişmanlığa katkıda bulunur.

GÜNAŞIRI AÇLIK UYGULAMASI

Batıda yapılan yemekle ilgili ilmi çalışmalar hep insanın maddî tarafına bakar. Acıkmak yemek yemenin doğal bir dürtüsüdür. Bu, inanmayanların da, gayrimüslimlerin de, müslümanların da ortak tespitidir. Ancak acıkmayı bastırmak için yemek; basit, hayvani bir tepki iken bunu ulvileştiren açlıkla yiyeceklerin arkasındaki nimet vereni hissedip şükretme, aç olanların halini hatırlayıp insana yakışır şefkat hissini uyandırma gibi hallerdir. O halde açlık hissetmeyeyim diye sık, düzenli yemek yeme insana yakışır bir davranış olmasa gerek. Her isyanın bir cezası olduğu gibi fıtrata ters olan davranışlar da maddî-manevî olumsuzluklara, diğer bir tabirle kısa ya da uzun vadeli menfi sonuçlara zemin hazırlar. Açlık dönemlerinin de olması gerektiği, bu durumun beden sağlığına faydalı etkilerinin olduğu, tersinin ise bazı zararları getirdiği ilmi çalışmalarla da desteklenmiştir. Kalori sınırlaması ve günaşırı açlık (alternate-day fasting) iki ayrı diyet sınırlama çeşitidir. Günaşırı açlık uygulamasının şeker hastalığı, kalp-damar hastalıkları, kanser gibi kronik hastalık riskini azalttığı hayvan çalışmalarında net olarak gösterilmiştir (5,6)

MANEVÎ REÇETELERE DİKKAT!

Buraya kadar, yapılmış bazı çalışmalardan bahsettik. Ancak insanı sadece maddeden müteşekkil düşünmeyip manevîyatla olan bağını gözönünde bulundurmamız gerekiyor. Hayvandan farklı olarak doymaz bir iştahı olan insanı frenleyecek olan ancak manevî yönüne seslenen ilahi fermanlar ve hakîkatler olabilir. Müslümanlar da yukarıda sayılan bazı sebepler nedeniyle maalesef kendilerini yiyeceğe karşı frenleyemez duruma gelmişlerdir. Yazının bundan sonraki kısmında yukarıda akla hitap eden kısımları destekleyecek bazı manevî hakîkatleri hatırlatmaya çalışacağız.

Hak Tealâ az yemek yiyen kullarıyla meleklerine övünür ve: “Ey meleklerim! Şu kuluma bakın, ben onu yemek isteği ile mübtela kıldığım halde, o benim için isteğini bırakıyor. Şâhid olun ki benim için bıraktığı her lokmaya karşılık bir büyük derece ihsan edeceğim” der. Resulullah (asm) buyurdu: “Çok yemek ve içmekle kalbinizi öldürmeyiniz. Çünkü kalp ekin gibidir. Ekine fazla su vermekle bozulur.” Yine buyurdu ki: “Az yemek ve içmekle nefsinizle cihat ediniz. Zira az yemenin ve içmenin sevabı kafirlerle cihad etmenin sevabı gibidir. Allah katında az yemenin ve içmenin sevabından daha makbul sevab yoktur.”

Anlaşılıyor ki yemekteki asıl gaye tam tokluk değildir. O meyveler, nümûnelerdir. Tatmağa izin var, tâ asıllarına talib olup müşteri olsun. Yoksa, hayvan gibi yutmağa izin yoktur. Ve şu bahtiyar ise tadar, işi anlar. Yemesini te’hir eder ve intizar ile telezzüz eder (7). Leziz taamları, güzel meyveleri, Cenâb-ı Hakk’ın ihsanı ve o Rahman-ı Rahîm’in in’amı cihetinde sevmek, Rahman ve Mün’im isimlerini sevmektir, hem manevî bir şükürdür. Şu muhabbet, yalnız nefis hesabına olmadığını ve Rahman namına olduğunu gösteren; meşru dairesinde kanaatkârane kazanmak ve mütefekkirane, müteşekkirane yemektir. Cenâb-ı Hakk’ın sana in’am ettiği vücud ile vücuda lâzım olan şeyleri, temlik edemezsin. Yani, Cenâb-ı Hakk senin vücudunu sana senin mülkün ve malın olup istediğin gibi tasarruf etmekliğin için vermemiştir. Ancak o gibi nimetleri, Allah’ın rızasına muvafık olarak tasarruf edilebilirsin. Evet bir misafir, ev sahibinin iznine ve rızasına muvafık olmayacak derecede, yemeklerde ve sair şeylerde israf edemez (8).

RESÛLULLAH’IN YEME-İÇME ÂDÂBI

Cenâb-ı Hakk yeme hususunda bize belli bir ölçü koymuş mu? “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz” emr-i ilahisindeki israf kelimesini nasıl mânâlandıracağız? Yeme, içme miktarı her devre göre değişir mi? Eğer vücutca geçmiş devirlerde yaşayan insanlardan daha cüsseli isek, daha fazla enerji tüketiyorsak daha fazla yememiz akla uygun olabilir. Ama bunun böyle olmadığını biliyoruz. İsrafın ekonomi sahasında modern tanımı şu şekilde kabul edilmektedir: Ürün veya hizmetlerimize değer katmayan, firmanın ana hedeflerinde ilerlemesine destek olmayan gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin tümü…
Bu tanımı insafla okuduğumuzda ve firma kelimesi yerine insanı koyduğumuzda hakîkati arayan fıtratın batıda da hedefi tutturduğu görünmüyor mu?

Günümüz tıp sahasında şişmanlık için bir sınır tayin edilmiş ve vücut kitle indeksi denilen belli bir ölçü tanımlanmıştır. Bu mânâda belli ölçülerin üstüne çıkılması belli bir kişi için israfın dışa vurmuş bir yansıması kabul edilebilir. Şöyle bir cümle sarf etsek acaba çok ağır olur mu; maddî şişmanlık manevî şişmanlığın yani nefsin kabarmasının bir neticesi olabilir. Kulağı tersinden göstermek kabilinden batının bu kadar uğraşarak vardığı noktanın daha mükemmeli 1400 sene önce insanlık âlemine İslâm dergisinde neşr edilmiştir. Her şeyin en güzeli şahsında toplanmış olan Resûlullah’ın (asm) yeme, içme adabı insan için en uygun olanıdır ve israfın, orta yolun hudutlarını da çizer. Şüphesiz O (asm) her şeyin en mükemmel en ileri noktasını insanlığa göstermiştir. Elbette hedefimiz Ona benzemek olmalıdır. Tam yapamasak da yaklaşmaya gayret etmemiz gerekir. Yoksa kıyasımızı kendi muasırlarımızla yaparsak birbirimizi menfi alışkanlık ve davranışlarda taklit edip körükleme ihtimalimiz vardır.

ORUÇ: EN GÜZEL REÇETE

Sahabe efendilerimize kıyasladığımızda bugün için birçoğumuz zengin sayılırız. Bir insan nimetler içinde yüzerken ve nefsinin iştahı onu yemeye sevk ederken nasıl kendini frenleyebilir. Metodun bir tanesi ve belki en zor olanı Resulullah’ın (asm) yaptığı gibi dünya malını kendi üzerinde tutmayıp dağıtmaktır. Bunu yapamıyorsak oruç talimini sık yapmalıyız. Dolaplarımız erzak doluyken ilahi emirle nefse dur dedirten oruç, asrımız insanı için en güzel reçetedir. Oruç, nefsi yeme ve içme noktasındaki terbiyede çok tesirli olduğu için belki bir hikmeti de bundandır ki Ramazan ayı dışına da serpiştirilmiştir.

Örneğin her ayın 13, 14 ve 15. günlerinde veya Pazartesi, Perşembe günleri tutmak gibi. Ramazan-ı Şerif’teki oruç, nefsin terbiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hattâ mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olunduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve iktidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise; bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlahiyeyi hayvan gibi yutar.

İşte Ramazan-ı Şerif’te en zenginden en fakire kadar herkesin nefsi anlar ki: Kendisi mâlik değil, memluktür; hür değil, abddir. Emir olunmazsa en âdi ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyeti kırılır, ubudiyeti takınır, hakikî vazifesi olan şükre girer (9).

İsrafın sınırını anlamak için Resûlullah’a (asm) kulak verelim, buyurdular ki: “Ademoğlu, mideden daha şerli bir kap doldurmaz. Ademoğluna belini doğrultacak birkaç lokmacık yeterlidir. Ancak (nefsinin galebesiyle) illa da (mide doldurma işini) yapacaksa bari onu üçe ayırsın; üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de nefesine (tahsis etsin, üçte birden fazlasına yemek koymasın).”

Resûlullah (asm) buyurdular ki: “Kalbinizi az gülmekle ihya ediniz ve az yemekle temizleyiniz. Zira kalp az yemekle saf ve ince olur.” “Yemeği doyasıya yemeyiniz ki, kalbinizde marifet ateşi sönmesin ve hikmet nuru gizlenmesin. Çünkü marifet cennet yoludur.

Az yemek de marifetin kapısıdır. Kendimizi az yemeğe alıştırmanın diğer bir faydası da şüpheli ve haram yiyecek, içeceklerden korunabilmektir. Mevlânâ Hazretleri şöyle buyuruyor; “İlim ve hikmet helal lokmadan doğar; aşk ve rikkat helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen, bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayı haram bil!” Müslümanlar olarak hem kendimize hem başkalarına faydalı olabilmek, tesir edebilmek için haram lokmadan korunmaya çalışmalıyız. Bunun yollarından biri de az yemektir.

İnsan toplumsal bir mahluk olarak yaratılmış. Başarmak için birbirimize muhtacız. Bu meselede de tek kalmamalı birbirimize destek olmalıyız. Menfiyi devamda değil müsbeti inşa ve ihya etmekte birbirimizi kollamalıyız. Allah hepimize gayret ve sabır versin.

Kaynaklar:
Wardle J. Obesity reviews, 2007; 8: 73-75
White M. Obesity reviews, 2007; 8: 99-107
Wilding JPH. Obesity reviews, 2007; 8: 137-144
Rolls ET. Obesity reviews, 2007; 8: 67-72
Varady KA ve ark. Am J Clin Nutr 2007; 86: 7-13
Varady ve ark. J Appl Physiol 2007; 103: 547-551
Said Nursi, Risale-i Nur, Sözler s.23
Said Nursi, Risale-i Nur, Mesnevi s.94
Said Nursi, Risale-i Nur, Mektubat-2 s.250

MADDÎ TAVSİYELER

1- Az yağlı yiyecekler tüketin!
2- Yağ olarak doymuş yağları tercih etmeyin!
3- Lifli gıdaları (sebze, meyve,fındık, ceviz gibi) tercih edin!
4- İşlenmiş şekeri az tüketin!
5- Öğünlerde çok çeşitten kaçının!
6- Yemek hazırlanmasında aşırı lezzetli olmasını hedeflemeyin!
7- Yemek porsiyonunun hacmini küçük tutun!
8- Dışarıda (lokanta) yemek davranışını asgari düzeyde tutun!
9- İkram güzeldir, ancak davetlerimizde birbirimize zarar verecek tarzda aşırıya kaçmayalım!
10- Çocuklarınızı reklamların cazibeli etkisinden koruyun!
11- İlla üç öğün yiyeceğim diye bir düzeni hedeflemeyin! Acıkmadan yemeyin, hatta bazen acıktığınızda da yemeyi geciktirin. En fazla 2 öğün yeyin, öğün aralarında mümkün olduğu kadar yemekten kaçının!
12- Yavaş yiyin!
13- Egzersizi hiç ihmal etmeyin!

MANEVÎ TAVSİYELER

1- Çok yemek içmekle kalbinizi öldürmeyiniz!
2- Az yemek ve içmekle nefsinizle cihat ediniz! Bütün saadetlerin başı nefsin emir altına alınmasıdır.
3- İktisad manevî bir şükürdür. Az yemekle nimetlerdeki kıymeti hissedip şükre kapı açın!
4- Çok yemek uyku ve gaflet verir. En büyük sermayemiz olan zamanı en iyi değerlendirmek için az yiyelim!
5- Evlerinize girerken şeytandan Allah’a sığının! Bu suretle hadisle de sabit olan şeytan ve avanelerinin yemeğinize ortak olmasını önleyebilirsiniz.
6- Sofraya oturduğunuzda besmele çekip ne için yemek yediğinizi düşünün; nefsinizi kabartmak için mi, cennet nimetlerinin nümûnelerini tadıp şükretmek için mi?
7- Az yiyen iktisatlı ve kanaatkar olur. Böylelikle başkalarına yardım hissi uyanır.
8- Az yeme taliminde en geçerli disiplin olan orucu (Ramazan ayı dışında nafile olanları da) ihmal etmeyin!
Yazar: Dr. Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - Maddî ve Manevî Şişmanlığın Gerçek Reçetesi: Oruç ve Sünnet Ender SERİN

Bize Soru Sorun
Yorum Yapın
abd "8.12.2013 01:54" tarihinde demiş ki:
Allah razı olsun.

1430 - 1438 © www.SoruSorCevapBul.com