" Alıntı Makaleler "
Henüz yorum yapılmamış.
Şaka ve İstihza
"Ben şaka yaparım, fakat haktan başka bir şey söylemem" (Kenzü'l-Ummal)
İran'ın büyük şairlerinden Sadi-i Şirazî, Mevlâna Celâleddin-i Rumî'yi ziyâret etmiş ve yazdığı "Gülistan" adlı kitabını da takdim etmiş. Mevlâna kitabı okuduktan sonra, Sadi merakla "Nasıl buldunuz?" diye sormuş. Mevlâna tebessüm ederek "Bînemek" yani "Tuzsuz" demiş. Böyle bir karşılığı beklemeyen Sadi bocalamış, şaşırmış, üzülmüş. Mevlâna "Helvaest" yani "Helva gibi" diyerek sözünü tamamlamış. Bu söz Sadi'nin memnuniyetine ve tebessüm etmesine sebep olmuş.
Mevlâna'nın "tuzsuz" ifâdesi tahkir üslubundadır. Fakat ikinci "helva gibi" ifâdesi bir takdirdir ve "tuzsuz" sözünün şaka olarak söylendiğinin delilidir.
***
Şaka ayrıdır, istihza (alay) ayrıdır. Fakat toplumumuzda şakayla, alayı, istihzayı birbirine karıştıran, şaka yapayım derken insanlarla alay eden, bu yüzden insanlarla arası açılan veya insanların arasını açan insanlar oldukça çoktur. Tabii bunun yanında alaylarını, tahkirlerini nâzikçe şaka üslubunda takdim eden insanlarımız da var. Onlar, lisan-ı halleriyle nâzikçe "Ben seninle alay ediyorum, fakat lütfen şaka olarak kabul et!" derler.
Şakada muhâtabı rencide etmemek, memnun etmek, tebessüm ettirmek ön plana çıkar. Bu halde kalmak şartıyla şakalar -eski tabirle latifeler- dostlukları pekiştirir, sohbetlerin daha tatlı olmasına vesile olur. Alayda, muhâtabı küçümseme, hakaret, rezil etme ön plana çıkar. Bazı şakalar üstü örtülü -nâzik- istihzalardır.
***
Yemeğe tuz atmadan yemeğin tadını alamayız, ama gereğinden fazla tuz attığımız zaman da yemeği yiyemeyiz. En lezzetli yemekler atılan tuzun kıvamıyla doğru orantılıdır.
Beşerî münâsebetlerde de mizahın, şakanın yeri tuzun yemeklerdeki yeri gibidir. Yerli yerinde şaka yapıyorsanız, latifenin kıvamını iyi ayarlıyor, insanları tahkir etmeden tebessüm etmelerine, gülmelerine vesile oluyorsanız siz her zaman aranan, bulunmaz bir adamsınız demektir. İnsanlarla hiç mizahda bulunmuyor, şaka yapmıyorsanız, siz tatsız, tuzsuz, buz gibi soğuk bir adamsınız demektir. Fakat ölçüyü kaçırıyor ve aşırı şaka yapıyorsanız, çok sulu, ciddiyetsiz, aynı zamanda ciddiye alınmaz bir şahıssınız demektir.
Peygamberimizin de (asm) zaman zaman sahâbeleriyle şakalaştığı olmuştur. O'nun şakalarına baktığımızda, O'nun şakalarının oldukça nezih ve ölçülü şakalar olduğunu görürüz. Şöyle der "Ben de sizin gibi bir beşerim, şaka yaparım." "Ben şaka yaparım, fakat haktan başka bir şey söylemem" (Kenzü'l-Ummal, hn: 8320, 8329)
Şakalar, latifeler dostluğu, samimiyeti, neşeyi artırır. Fakat fazla atılan tuz yemeği yenmez hâle getirdiği gibi, ölçüye dikkat edilmezse şakalar, dostluk ve samimiyeti de bitirir. Eskilerin dediği gibi "Latife, latif gerek".
***
Şakaları şaka olmaktan çıkaran iki husus vardır.
Birincisi, şaka ile alay arasındaki farkı bilmeyen kişilerin "şaka yapıyorum" diyerek muhâtapla alay edip onu tahkir etmesidir. Bu durum muhâtabı kırar, sinirlendirir ve onun da tahkir etmesine dolayısıyla, aranın bozulmasına sebep olur. Bu yüzden Peygamberimiz (asm) "Kardeşinle münâkaşa etme ve ona (aşırı derecede) şaka da yapma" (Tirmizî) buyurmuştur. Hz Ali de "Şaka, kin ve düşmanlığı netice verir" demiştir.
Hz. Ömer etrafındakilere "Mizaha niçin mizah denmiştir, biliyor musunuz?" dedi. Onlar "Hayır!" dediler. Şöyle dedi "Çünkü o haktan uzaklaştı (bu yüzden ona mizah dendi.). (Arapçada "زاح" "zaha" kelimesi uzaklaşmak, ayrılmak mânâsına gelir.)
Şakaları şaka olmaktan çıkaran ikinci konu da seviyesiz, münâsebetsiz insanlara şaka yapmaktır. Siz seviyeli nezih şaka yapıyor olabilirsiniz. Fakat muhâtabınız nerede susup, nerede konuşulacağını bilmeyen biriyse, siz ölçülü bile olsanız; onlar ölçüye riayet etmez, sizin nezih şakalarınıza, kaba şakalarıyla mukabele ederler ve ortalığı karıştırırlar.
Hulâsa; etrafımızdaki insanlarla şakalaşalım, ancak şaka esnasında söyleyeceğimiz sözlerin kıvamına dikkat ettiğimiz kadar, muhâtabın kıvamına da dikkat edelim.
***
Burada istihza üzerinde de durmamız gerekir. İstihza toplumlarda düşmanlıkların, ayrılıkların çıkmasının en büyük sebeblerindendir.
Mü'minleri birleştirmek, kaynaştırmak Kur'ân ve sünnetin en büyük hedeflerindendir. Bu yüzden bir zehir gibi bu birliği bozma istidadında olan istihza ve istihzanın menbaı olan gurur, kibir de yasaklanmış, haram kılınmıştır. İstihzayı kaldırmaya vesile olan şefkat ve merhamet de teşvik edilmiştir.
Burada kul hakkına tecâvüz olan istihza ile ilgili bazı âyet ve hadisleri zikredelim.
Hucûrat Sûresi'nin 11. âyetinde şöyle buyrulur "Ey îman edenler! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin, belki de onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınları alaya almasınlar, belki onlar kendilerinden daha hayırlıdırlar. Birbirinizi ayıplamayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın; inandıktan sonra yoldan çıkmış olmak ne kötü bir isimdir. (Bu tür fiillerden) tevbe etmeyenler, işte onlar zâlimlerdir."
"İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay hâline!" (Hucûrat, 1)
Bu konuda Peygamberimiz (asm)'in bazı hadisleri de şöyle:
"Birbirinize hased etmeyiniz! Birbirinize öfkelenmeyiniz! Birbirinize sırt çevirmeyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu terk etmez, onu hakir görmez. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz! Kişiye şer olarak Müslüman kardeşini hor görmesi (veya hakaret etmesi) yeter. Her müslümanın diğer müslümana malı, ırzı ve kanı haramdır." (Müslim, Ahmed, Ebû Davud)
"Müslümanların en hayırlısı, Müslümanların elinden ve dilinden selâmette kaldığı kimsedir." (Müslim)
Sahâbelerden Muaz, Peygamberimizden nasihat istemişti. Peygamberimiz dilini gösterip "Buna sâhip ol!" buyurdu. Muaz "Yâ Resûlallah! Konuştuklarımızdan dolayı hesaba çekilecek miyiz?" dedi. Peygamberimiz ona hitaben "Anan seni kaybetsin. İnsanları yüzü koyun cehenneme düşüren bu dilleridir" buyurdu.
"Haksız yere müslümana eziyet eden, Allah'ın evini yıkmış gibidir." (Taberanî)
"Kim bir müslümana eziyet ederse, o bana eziyet etmiş demektir. Kim bana eziyet ederse, o da Allah'a eziyet etmiş olur." (Taberanî)
"(Mahşerde) insanlarla alay eden şahsa cennetin bir kapısı açılır ve ona "Buraya gel!" denilir. Üzüntü ve gamla o kapıya gelir. Geldiği vakit kapı onun yüzüne kapatılır. Sonra ona başka bir kapı açılır ve "Buraya gel!" denilir. Yine üzüntü ve gamla o kapıya gider, kapıya yaklaştığı anda kapı yüzüne kapatılır. Bu hâl devamlı tekrarlanır. Hatta ona bir kapı (gerçekten) açılır ve "Buraya, buraya!" denilir, fakat o (ümidini kestiğinden) kapıya gitmez." (Kenzü'l-Ummal, 8328)
"Miraca çıkarıldığımda, ateşten makaslarla derileri kesilen erkeklere rastladım. Bunlar kimlerdir yâ Cebrail?" dedim. Bunlar zina için süslenenlerdir" dedi. Sonra bir pislik çukuruna rastladım çok pis kokuyordu. Oradan acı acı bağırmalar işittim. "Bunlar kimlerdir? Yâ Cebrail!" dediğimde "Bunlar zina için süslenen ve onlara helal olmayanı yapan kadınlardır" dedi. Daha sonra memelerinden asılan bir gurup kadınlara ve erkeklere rastladım. "Bunlar kimlerdir ey Cebrail?" deyince de "Bunlar kaş ve gözleriyle işâret ederek insanlarla alay ve gıybet edenlerdir." dedi. Bu Allah (cc)'ın "Arkadan çekiştirmeyi, yüze karşı (el, kaş, göz işâretleriyle) alay etmeyi ve ayıplamayı âdet edinenlerin vay hâline." (Hümeze, 1) âyetiyle bildirilmiştir." (Beyhaki) Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - Şaka ve İstihza
Yazar: İdris TÜZÜN