" Muhtelif "
Henüz yorum yapılmamış.
Şiilik nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır?
Şia ne demektir? Şiiliğin doğuşu ne zamandır?
Cevap:
Şia lugatta grup, cemaat, bir insanın taraftarları ve yardımcıları manasına gelir. Terim olarak “Şîa”, Hz. Muhammed’in vefatından sonra Ali bin Ebî Tâlib ve oğullarını halifelik (imâmet) için en lâyık kişi olarak gören ve onu nass (vahiyle) ve tayîn ile “meşrû” halife kabul eden, ondan sonraki halifelerin de onun soyundan gelmesi gerektiğine inanan toplulukların müşterek adı olmuştur.
Şiiliğin doğuş zamanı hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir.
Şii kaynaklar, bu fırkanın, Hz. Muhammed’in (asm) sağlığında doğduğunu ve daha o zamanlar, Hz. Ali’nin (ra) üstünlüğünü kabul ederek onun tarafını tutanların bir topluluk olarak “Ali Şiasını” meydana getirdiklerini ileri sürerler.
Bazı yazarlar da Şiiliğin, Hz. Muhammed’in (asm) vefatını takiben Hz. Ali’nin (ra) meşru halife olduğu talebiyle, baştan sona siyasî bir hareket olarak başladığını söylerler.
Bir kısım yazara göre ise Şiilik, siyasî bir hareket şeklinde, Hz. Osman’ın (ra) şehit edilişinden sonra ortaya çıkmıştır.
Erken devir müelliflerinden biri, Şiiliğin siyasî hareket olarak Hz. Ali’nin (ra) halifeliği sırasında ve özellikle Cemel ve Sıffîn vakalarından sonra ortaya çıktığını ileri sürerler.
Çağdaş yazarlardan biri ise, Hz. Ali’nin (ra) şehit edilmesinden ve cemaatin yani o günkü Müslüman topluluğunun Muaviye’ye bey’atından sonra ortaya çıktığını söyler.
Yine çağdaş araştırmacılardan bir başkası, “Şîa, İslâm içinde tartışmaları Hz. Peygamber devrinde ortaya çıkan, siyasî tavırları Hz. Osman’ın öldürülmesinden sonra billurlaşan ve Hüseyin’in (ra) öldürülmesinden sonra da sadece kendilerine delâlet eden anlamda bir ıstılah olarak istiklâl kazanan bir kütleleşme hareketidir” tanımlamasını kullanmıştır.
Bize göre bu tespitler, bazı bakımlardan ilk bakışta olayların akışına uygun düşebilirse de, aslında Şiiliğin fırka olarak doğuş ve vücut buluşunun zamanını tam olarak aksettirmemektedir.
Şöyle ki; diğer fırkalar için olduğu gibi Şiilik de, İslâm’da ana bünyeden ayrılan yahut başka bir ifade ile yine İslâm topluluğunun içinde vücut bulan bir zümreleşme hareketidir. Böyle olunca, Hz. Ali’nin (ra) bütün Müslümanlarca teslim edilen şahsî meziyetleri, ilmi, takvası, kahramanlığı, cesareti ve nihayet çok küçük yaşından itibaren Hz. Peygamber’in (asm) evinde ve himayesi altında yetişmiş amcasının oğlu, Medîne’de kendisine kardeş kıldığı kimse ve damadı oluşu söz konusu edildiği takdirde, bu hususlarla ilgili ilk tezâhürlerin daha Hz. Muhammed’in (asm) sağlığında mevcut olması çok tabii ve doğrudur. Ancak buradaki tezahür, bir fırka veya ayrı bir zümre teşkil etmek şeklinde değil, manevî bir bağlılık ve samimî bir dostluktur.
Şîîliğin, Hz. Ali’nin (ra) Allah’ın emri ve Hz. Peygamber’in (asm) tayini ile imam kılındığı, dolayısıyla onun halifelik hakkının elinden alındığı Sakîfe olayından sonra ortaya çıktığı yolundaki tespitler ise, maalesef ikna edici olmaktan çok uzaktır. Çünkü bu hâdise hakkındaki mevcut vesikalarda, bu iddiayı haklı çıkaracak tatmin edici sağlam bir delil yoktur.
Eğer Hz. Osman (ra) devrinde ortaya çıkan karışıklıklar sırasında Hz. Ali’ye (ra) teveccüh gösteren hareketler ve Hz. Ali’nin (ra) hilâfetinde onun yanında yer alan Müslümanların davranışları bir fırka hareketinin tezahürleri olarak ele alınacak olursa, büyük bir yanlışlığa düşülmüş olunur.
Özellikle Hz. Ali’nin (ra) halifeliği sırasında, bu manada bir fırka faaliyetinden kesinlikle söz edemeyiz. Çünkü Hz. Ali (ra) meşru halife olarak Müslümanların cumhurunu, başka bir ifade ile cemaati temsil etmekte ve karşı çıkanlar da ana bünyeye göre dışarıda kalan bir grup, bir zümre vasfını taşımakta idiler. Bu sebeplerden ötürü, ne Hz. Peygamber’in (asm) risâletine de Hz. Ali (ra) dönemi dâhil Dört Halife devrinde Şiilikten söz edilebilir.
Şiilik, belki Kâmil Mustafa eş-Şeybî’nin de kısaca ifade ettiği gibi en erken Hz. Hüseyin’in (ra) şehit edilmesinden sonra siyasî bir eğilim olarak kamuoyu oluşturmaya başlamıştır denebilir.
Özellikle 684’te fiilen ortaya çıkarak Hz. Hüseyin’in (ra) intikamını almak üzere toplanan ve onun yardımına gelmedikleri için dövünerek tövbe edenlerin oluşturduğu Tevvâbûn (tövbe edenler) hareketi, Şîa’nın bir ıstılah ve bir terim haline gelişinin, yani İslâm içinde siyasî bir kütleleşme hareketinin başlamakta oluşunun ilk tezahürleridir.
Kaldı ki bu harekete kadar Müslümanlar -ne Sünnî ne de Şîî- sadece Müslüman idiler. İhtilâf, şahısların hangisinin daha haklı olduğu etrafında cereyan ediyordu. Hatta daha sonraları İsmâîliyye ve İmâmiyye fırkalarının temel inanışı olan vasiyet ve imâmet fikirleri, Hz. Hüseyin’in (ra) vefatından sonra bile henüz belli bir zümrede doğmuş ve oluşmuş değildi.
Ancak Hz. Hüseyin’in (ra), Emevîlerce Kerbelâ’da feci şekilde şehit edilişi (680), bir vahşet, bir insanlık ayıbı ve bir utanç tablosu olarak tarihteki yerini almasının yanında, Hz. Ali (ra) soyunun ismini kullanarak, şahsî menfaatleri adına çıkar sağlayacak birçok kimseye de fırsat doğurmuş oldu.
Bu arada, Ehl-i Beyt’e taraftar olduklarını söyleyen kitleler veya onlar adına ortaya çıkanlar, daima ahenkten mahrum ve sürekli ihtilâf halinde bulunduklarından, belli isimleri olan veya isimsiz birçok fırkaya ayrılmışlardır.
(Günümüzde Şiilik/İsav Yayınları) Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - Şiilik nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır?