" Kur'an-ı Kerim "
Henüz yorum yapılmamış.
İsra Suresi 33. Ayetin Tefsiri
Hem hak bir sebeb olmadıkça, Allah’ın haram kıldığı canı öldürmeyin! Bir kimse zulme uğramış olarak öldürülürse, o hâlde şübhesiz ki onun velîsine (hakkını araması için) bir salâhiyet vermişizdir; artık (o da) öldürmede (Allah’ın koyduğu) haddi aşmasın! Çünki kendisi (de) yardım olunan bir kimsedir. (İsra suresi 33.ayet) Ayetteki mana çokların aklini karıştırmış. Anlaşılan şudur, yani biri benim himayemdeki birini öldürürse ben de onu mu öldüreceğim. Mealdeki "velîsine" sözü bu manada mı kullanılmış?
Cevap:
Değerli Kardeşimiz;
"Hem hak bir sebeb olmadıkça, Allah’ın haram kıldığı canı öldürmeyin! Bir kimse zulme uğramış olarak öldürülürse, o hâlde şübhesiz ki onun velîsine (hakkını araması için)bir salâhiyet vermişizdir; artık (o da) öldürmede (Allah’ın koyduğu) haddi aşmasın! Çünki kendisi (de) yardım olunan bir kimsedir." (İsra, 33)
Müfessirler bu ayetteki "velisine" ifadesinin tefsirini şu şekilde beyan etmişlerdir:
Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb isimli tefsirinde:
Cenâb-ı Hakk'ın "Kim mazlum olarak öldürülürse, biz onun velisine bir selâhiyet vermişizdir. O da, katilde israf etmesin" buyruğu hakkında iki bahis bulunmaktadır:
Birinci Bahis: Bu ayet, Allah'ın kan sahibine öldürülen velisine bir selâhiyet ve yetki tanıdığına delâlet eder. Ama, bu yetkinin hangi şey hakkında olduğunun izahına gelince, "biz onun velisine bir selâhiyet vermişizdir" ifadesinde buna herhangi bir delâlet bulunmamaktadır. Sonra burada iki yol vardır:
1) Allah Teâlâ, bundan sonra, "O da, katilde israf etmesin" buyurunca, selâhiyetin, ancak kısasın tam olarak uygulanmasını isteme hususunda olduğu anlaşılmış olur. Böyle olması zayıf bir ihtimaldir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın, "Kim mazlum olarak öldürülürse, biz onun velisine bir selâhiyet vermişizdir" buyruğundan, "o zâlimin o öldürme hususunda israf etmesi, ileri gitmesi uygun düşmez" manasının kasdedilmiş olması da muhtemeldir. Çünkü, öldürülen kimse, bu hükümranlığın ve selâhiyetin, onun velisine tanınmış olması sebebiyle yardıma mazhar kılınmış olur.
2) Ayette bahsedilen bu selâhiyet mücmel olup, bu, hem ayet hem de hadisle tefsir edilmiş olan bir ifadedir. Ayete gelince bu, Cenâb-ı Hakk'ın, Bakara Sûresi'ndeki "Ey iman edenler! Maktuller hakkında size kısas yazıldı- Hür, hür ile; köle, köle ile; dişi, dişi ile (kısas olunur). Fakat kimin lehinde maktulün kardeşi (velisi tarafından affolunursa (hemen kısas düşer). Artık örfe uymak ve (diyeti/ ona güzellikle ödemek (lâzımdır) "(Bakara, 178) ayetidir. Biz bu ayetin tefsirinde, ayetin bu hususta vâcib olanın, mükellefin kısas ile diyet arasında muhayyer olduğuna delâlet ettiğini açıklamıştık. Habere gelince, bu da, Hz. Peygamber'in (asm) Fetih gününde buyurduğu, "Kim, bir kimseyi öldürürse, onun velisi, şu iki şey arasında muhayyerdir: İsterse öldürürler, arzu ederse diyet alırlar." (İbn Mâce, Diyât, 3-4 (2/876-877); Tirmizi, Diyât, 1 (4/11) hadistir. Bu izaha göre ayetteki "O da, katilde israf etmesin" cümlesinin manası şöyle olur: "O, velî için, isterse kısası tamamen tatbik ettirme; isterse diyeti tamamen alma selâhiyet olunca, (kısas tatbiki sırasında) katilde israf etmesin" şeklinde olur ki, bu da, "Bu hususta evlâ olan, o velînin, kısasın tam uygulanmasını istemeye yönelmesi değil, ya diyet almakla yetinmesi veyahut da affa temayül etmesidir" demektir. Netice olarak diyebiliriz ki, fi'l-katli ifadesindeki (fi) harf-i cerri, bâ (-ile) manasındadır. Buna göre ifadenin manası, "O, öldürmeye yönelmesi sebebiyle, sakın müsrif olmasın!" demek olur ki, bu da onu (velîyi), affetmeye ve diyetle yetinmeye bir teşvik olmuş olur. Nitekim Cenâb-ı Hak da, "(Ey erkekler) sizin bağışlamanız takvaya daha yakındır." (Bakara, 237) buyurmuştur.
Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir tefsirinde:
Yani her kim zulmen ve öldürülmesini gerektiren haklı bir sebep olmaksızın, haksızca ve saldırganlıkla öldürülürse, artık biz mirasça yahut da mirasçının olmaması halinde yönetici yetkisine sahip olan ve onun hakkını talep etme hakkına sahip olan kimselere, katile karşı bir yetki vermişizdir. Ve biz ona şu iki şeyden tercih etme imkânını tanımışızdır: Ya mahkemenin hükmünden sonra hakimin kontrolü altında kısas ya da diyet karşılığı yahut karşılıksız olarak -Sünnet-i seniyyede sabit olduğu gibi- katili affetmek. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, öldürmelerde üzerinize kısas farz yazıldı." (Bakara, 2/178). Hz. Peygamber de Ebu Davud ile Nesaî'nin Ebu Şureyh el-Huzâî'den rivayetlerine göre şöyle buyurmuştur: "Benim söylediğim bu sözümden sonra her kimin bir yakını öldürülecek olursa onun akrabaları şu iki şeyden birisini tercih edebilirler: Ya diyet alırlar yahut da katili öldürürler." İşte kanı talep etme yetkisine velayetine) sahip olana tanınmış bulunan bu hak, öldürmede aşırıya gitmemek kaydıyla kayıtlıdır.
İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an tefsirinde:
Velinin erkek olması gerekir. Çünkü yüce Allah veliyi tekil ve müzekker olarak zikretmiştir, İsmail b. İshak da, yüce Allah'ın: "Biz velisine bir güç ve yetki vermişizdir" buyruğunda, kadının, "veli" lafzının mutlak olarak kullanımının dışında kaldığına delil bulunmaktadır. Hiç şüphesiz, kadınların kısasta her hangi bir hakları yoktur. Bundan dolayı kadının, kısas hakkını affetmesinin de bir etkisi olmaz ve onun kısas uygulanmasını gerçekleştirme yetkisi de yoktur.
Muhalif görüşte olanlar ise şöyle demektedir: Burada "veli"den kasıt mirasçıdır. Zaten yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin velileridir." (Tevbe, 9/71) Bir başka yerde de: "İman edip de hicret etmeyenlere gelince; hicret edene kadar sizin onlarla hiç bir velayetiniz yoktur." (el-Enfal, 8/72) Yine yüce Allah, bir başka yerde: "Akrabalar, Allah'ın Kitabınca birbirlerine daha yakındırlar" (el-Enfal, 8/75) dîye buyurmaktadır. Bu ise, diğer mirasçıların da kısas hakkını talep edebileceklerini kabul etmeyi gerektirmektedir. Sözünü ettikleri velinin, zahiri itibariyle müzekker olup tekil olduğu iddialarına gelince, müzekker ile müennesinin (eril ve dişilinin) eşit olduğu cins isim olan lafızlar gibidir. Bu görüş ayrılığının geri kalan diğer bilgileri ise, hilaf (mukayeseli mezhepler fıkhı) kitaplarında yer alır.
"Bir güç ve yetki (sulta) vermişizdir." Yani Biz, ona bir otorite vermişizdir. Dilerse katili öldürür, dilerse affeder, dilerse de diyet alır. Bu açıklamayı İbn Abbas (ra), ed-Dahhâk, Eşheb ve Şafiî yapmışlardır.
İbn Vehb de der ki: Malik dedi ki: Buradaki "sultan (güç ve yetki}" Allah'ın emridir. İbn Abbas ise, kesin delildir demiştir, Bunun, katilin kendisine tes¬lim edilmesi için istemesi demek olduğu da söylenmiştir.
İbnu'l-Arabî der ki: Bu görüşler birbirlerine yakındır. Bunların en net olanları ise, Malik'in dediği: Burada sultandan kasıtın Allah'ın emridir, şeklinde¬ki açıklamasıdır. Diğer taraftan şanı yüce Allah'ın emri açık bir nas halinde vaki olmadığından dolayı, ilim adamlarının bu hususta farklı görüşleri vardır, İbnü'l-Kasım, Malik ve Ebu Hanife'nin, bundan kastın özellikle öldürmedir dediklerini nakletmektedir. Eşheb ise şöyle demektedir: Bundan kasıt, az önce sözünü ettiğimiz gibi muhayyer olması demektir, Şafiî de böyle demiştir.
Taberi'nin tefsirinde:
Öldürülenin velisine verilen bu yetki: Katil hakkında kısas istemesi veya onu bağışlaması yahut da kısası diyete çevirmesidir.
Ömer Nasuhi Bilmen'in tefsirinde:
(Ve kim zulmen) haksız olarak (öldürülürse) katlini gerektirecek, öldürülmesini mubah kılacak bir sebep olmadığı halde öldürülürse (onun) o zulmen öldürülenin (velîsine) onun mirasçılarına veya mirasçısı olmadığı takdirde onun işlerini üzerine almış olan hükümdara (bir tesallut) öldürme konusunda bir yetki (vermişizdir) o veli veya hükümdar, dilerse kısası tercih eder dilerse diyet denilen tazminatı almakla yetinir, (artık o da) o kısasa yetki verilen kimse de (katilde israf etmesin) meşru sınırı aşmasın.
Had cezaları bizzat ul’ülemr tarafından uygulanır
“Şimdi "Kısas'ı kim tatbik eder?" sualine cevap arayalım. Bu hususta yetkili olan Ulu'lemr veya naibidir. Eğer maktulün velisi, kısas hususunda tecrübeli ise, Ulu'lemr kendisine tatbik izni verebilir. Ancak tecrübeli değilse, izin verilmez. Bu hususta tecrübeli olan kimse, kısası, Ulu'lemr'in ve maktulün (öldürülenin) velileri huzurunda icra eder. Hiçbir mükellef, kan davasını bahane ederek keyfine göre hareket edemez.
Hadden öldürülenler hususunda af ve sulhte söz konusu değildir. Had uygulanırken öldürülen kimsenin velisine; herhangi bir yetki de verilmez. Zira öldürme "kısas" değil; haddir.” (Emanet ve Ehliyet)
Fıkıh kitaplarının ifadelerinden dar’ül İslam bir memlekette had cezalarının devlet eliyle olduğunu öğrenmekteyiz. Zaten dar’ül harb olan bir memlekette bu cezalar geçerli değildir;
Hadde güdülen gaye, insanları o suçu işlemekten sakındırmaktır. İs¬lam Devlet Başkanı'nın dar-ı harbte velayet yetkisi yoktur. Öyle olunca, orada had uygulamak faydasız olmuştur. (Ebu Davud)
Ülkemizde İslam kanunları tam bir şekilde uygulanmamaktadır. Bu sebeple had cezalarının hükmü ülkemizde geçersizdir.
Ul’ülemr kimlerdir?
Ul’ülemr: Müslümanları şeriat namına idare eden (Halife, kadı, İslam reisi, padişah, sultan, reis-i cumhur, reis, müdür gibi) zatlar. (Osmanlıca-Türkçe Sözlük)
İslâm Hukukuna göre, devletin ve onun başı olan organın en önemli fonksiyonu icra denilen yürütme erkinde kendini gösterir. Yani devlet ve onun yüksek otoriteyi temsil eden yürütme organı, Allah'ın kendilerine tanıdığı yetkiler çerçevesinde, şer'i hükümleri icraya memurdurlar. Günümüzde devlet başkanlığı, hükümet veya benzeri tabirlerle ifade edilen ve en yüksek otoriteyi temsil eden organ veya organlara eski hukukumuzda ül’ülemr denmektedir. (İslam Anayasası)
Zalimler suçlarının cezasını dünyada olmasa da ahirette mutlaka büyük mahkemede göreceklerdir
Küçük meseleler yerel (alt) mahkemelerde, büyük suçlar ise yüksek ceza mahkemelerinde halledilir.
Cenab-ı Hak zalimlerin kötülüklerini bu dünyada olmasa da ahirette Mahkeme-i Kübra'ya havale etmektedir. Zira büyük suçların muhakemesi büyük mahkemelerde gerçekleşir. Allah zalimleri ihmal etmez, İlahi adalet Mahkeme-i Kübra’da tam olarak tecelli edecektir.
Allah'a emanet olunuz. Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - İsra Suresi 33. Ayetin Tefsiri