" Kur'an-ı Kerim "
Henüz yorum yapılmamış.
Kurân-ı Kerim'deki Belâgat Mucizesi
Belâgat; hitap ettiği kimselere göre uygun ve tam yerinde düzgün ve hakikatli güzel söz söyleme sanatıdır. Açık ve güzel ifadeli konuşma, sözün mana ve ahenk itibariyle kusursuz olmasıdır. Söylenen sözün söylenenin ihtiyacına tam olarak ve yerinde cevap vermesidir.
Belâgat ilmi iki şekilde incelenir;
Söylenilen kelamın (sözün) belâgati ve konuşan kimsenin belâgate olan kabiliyeti.
Kelamın belâgati: Bir sözün hem fasih (kusursuz) olması, hem de durumun gereğine muktezâ-yı hâle (yerine ve kişisine göre) uygun olmasıdır.
Konuşan kimsenin belâgati: Hangi gaye ile olursa olsun konuşmacının meramını yerine ve kişisine göre beliğ bir kelamla (açık-seçik bir sözle) açıklayabilme kabiliyetine sahip olmasıdır.
Belâgat ilmi: Beyân, Me'ânî ve Bedî' ilimlerinden meydana gelir.
Beyan ilmi: kişiye maksadını farklı söz ve usullerle ifade edebilme imkanı kazandıran ilim dalıdır. Bu ilmin mevzuları;
Mecaz (Sözcükleri kendi anlamı dışında kullanma sanatı)
Kinaye (Bir sözü, gerçek manasına da gelebilecek şekilde, başka bir manada kullanma sanatı)
Teşbih (Benzetme sanatı)
İstiare (Kelimeyi hakiki manası ile mecaz manası arasında alaka ve benzerlik kurarak kullanma sanatı) gibi kısımlara ayrılır.
Me’ani ilmi (manalar ilmi): sözlerin muktezayı hal ve makama uygun olmasıyla alakalı bir ilim dalıdır. Bu ilmin mevzuları altı kısımda incelenir:
Haber ve İnşâ (Bildirme ve dilek) kipleri
Zikretmek ve Hazfetmek (Söz söylemek ve aradan çıkarma)
Takdim ve Te'hîr (Öne almak ve sona bırakmak)
Kasr (Tahsis Etmek)
Vasl ve Fasl (Bağlama ve ayırma)
İcaz, İtnâb ve Müsavat (Sözü Kısaltma, sözü uzatma, eşitlik)
Bedi’ ilmi: her şeyin güzellik cihetlerinden bilhassa Arabî terkiplerden bahseder. Lafız (söz) ve mana ile ilgili bazı sanatlar ile sözün süslenmesini öğreten ilim dalıdır.
Kurân’ın belâgati ise; ayetlerinin dizilişinin, kusursuz ve sağlam oluşundan; tarzının, çekiciliğinden ve hayret verici güzelliğinden; açıklama ve anlatım metodunun, duruluk ve üstünlüğünden; manalarının, kuvvet ve doğruluğundan; sözlerinin, anlaşılır ve akıcılığından ortaya çıkan harikulade bir belâgattir.
Bu belâgati görebilmek isteyen kimsenin; lugat, sarf, nahiv, me’ânî, bedi’ ve beyân ilimlerini iyi bilmesi, bu ilimlerle birlikte zevk-i selim (sezme kabiliyeti) sahibi olması gerekir.
Manasındaki belâgat
وَ مِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَ...
“…ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf ederler.” (Bakara, 3)
Bu ayet zekat ile sadakanın kabul olması için 5 şartın gerektiğini ifade eder.
Birinci şart: Kendisi sadakaya muhtaç olmayacak derecede sadaka vermektir ki, (وَمِمَّا) (şeylerden) kelimesindeki (مِنْ) (-den, dan) eki bir kısmını vermeyi ifade eder.
İkinci şart: Ali’den alıp Veli’ye vermek değil, belki kendi malından vermektir ki, şu şartı; (رَزَقْنَاهُمْ ) (Size rızık olandan) kelimesi ifade ediyor. Size rızık olandan veriniz demektir.
Üçüncü şart: Minnet etmemektir (yapılan iyiliği başa kakmak). Şu şarta (رَزَقْنَا) (biz rızıklandırdık) daki (نَا) (biz) lafzı işaret eder. Yani Ben size rızkı veriyorum. Benim malımdan benim kuluma vermekte başa kakmaya hakkınız yoktur, demektir.
Dördüncü şart: Zekâtı ve sadakayı öyle birine vermelisin ki, ihtiyaçları ve geçimi için sarf etsin. Yoksa zevk ve eğlenceye sarf edenlere sadaka makbul olmaz. Şu şarta ( يُنْفِقُونَ) (ihtiyaçlılara verirler) lafzı işaret ediyor.
Beşinci şart: Allah (cc) adına vermektir ki, (رَزَقْنَاهُم) (biz rızıklandırdık) ifade ediyor. Yani mal benimdir, benim adıma vermelisiniz, demektir.
Şu şartlarla beraber sadaka nasıl mal ile oluyorsa ilim, söz, fiil ve nasihat ile de oluyor. İşte bu kısımlara da (مِمَّا) (öyle şeylerden) lafzındaki (مَا) (umumiyet ifade eder) işaret ediyor.
İşte sadakayı ifade eden bu kısacık cümle beş şart ile beraber geniş bir manayı aklın gözleri önüne seriyor. Bu fevkalade tertibi Kurân'ın bütün ayetlerinde görüyoruz.
Nazmındaki belâgat
… وَلَئِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ
"And olsun, Rabb'inin azabından en küçük bir esinti onlara hafifçe dokunacaksa..." (Enbiya, 46)
Bu ayette geçen kelimelere bakıldığında her biri anlam itibariyle azlığı ifade eder. Fakat cümlenin tamamı manaca "azabın şiddetine" işaret eder.
( لَئِنْ ) (eğer) kelimesi kesinlik ifade etmeyip şüphe bildirir.
( مَسَّ ) (azıcık dokunmak) kelimesi azlık ifade eder.
( نَفْحَةٌ ) (az bir esinti) kelimesi yine azlığı ifade eder. O kadar küçük ki, bilinemiyor demektir.
( مِنْ ) (-dan) eki olup azabından bir parça demektir.Yine azlığı ifade eder.
(عَذَاب) (azap) kelimesi hafif ceza demektir. İkaba (ağır ceza) nispeten azlığı ifade eder.
(رَبِّكَ) (Rab) kelimesi Allah'ın (cc) Kahhar, Cebbar, Müntakim isimlerine bedel yine şefkati hissettirmekle azlığa işaret eder.
İşte azlığı ifade eden şu altı kelime birbirine bakıp yardım eder. Bir araya gelip Allah'ın (cc) azabının şiddetine işaret eder. "Allah'ın (cc) azıcık bir azabı böyle ise şiddetlisi nasıldır?" diye düşündürür.
Üslubundaki belâgat
يَا اَرْضُ ابْلَعِى مَاءَ كِ وَيَا سَمَاءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِنَ
"Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut. Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağı'na oturdu.
“Ve: “(Allah’ın rahmetinden uzak olan) zalimler topluluğu helak olsun!” denildi. (Hud, 44)
Bu ayette Kurân'ın üslubunun sadece bir yönünü inceleyeceğiz;
Nasıl bir savaşta kumandan zaferden sonra, ateş eden ordusuna "Ateş kes!" ve hücum eden diğer bir ordusuna "Dur!" der, emreder. O anda ateş kesilir, hücum durur. "İş bitti, istilâ ettik. Bayrağımız düşmanın merkezlerinde yüksek kalelerinin başında dikildi." der.
Aynen öyle de Allah (cc) Nuh Tufanı'ndan sonra yere ve göğe emir verir. Vazifelerini yaptıktan sonra ferman eder: "Ey Arz! Suyunu yut. Ey Sema! Dur, işin bitti. Su çekildi. Dağın başında Nuh'un gemisi durduruldu. Zalimler cezalarını buldular."
İşte şu üsluba bakıldığında "zemin ve gök iki itaatkâr asker gibi emir dinler, itaat ederler" der. İşaret eder ki, insanın isyanından kâinat kızıyor, yer ve gök hiddete geliyorlar. Yani insana, Allah'a (cc) karşı isyanı kesin bir şekilde yasaklıyor.
İşte Nuh Tufanı gibi büyük bir hadiseyi bütün neticeleriyle, birkaç cümlede, az söz ile çok şey ifade ederek, en güzel şekilde ve kısaca mucizeli bir tarzda beyan eder ki bu da Kuran’ın fevkalade belagatidir. Kaynak: https://www.sorusorcevapbul.com - Kurân-ı Kerim'deki Belâgat Mucizesi